IFC’nin Yeşil Bankacılık çalışmaları kapsamında düzenlenen Yeşil Binaların Finansmanı konulu webinar notlarına ilişkin yayınımız sonrasında üyelerimizden Türk Ytong Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Hinginar, Polisan Holding CEO’su Mehmet Hacıkamiloğlu ve Eczacıbaşı Yapı Gereçleri CEO’su Özgen Özkan’ın konuya yönelik değerlendirmelerini ve şirket uygulamalarını derledik.
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ ÇEVREYE DUYARLI BİR YAKLAŞIMLA DÖNÜŞTÜRMEK ZORUNDAYIZ
Fethi Hinginar – Türk Ytong Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
Avrupa Birliği 24 Haziran 2021’de, AB sınırları içerisindeki karbon oranlarını sıfıra kadar indirmeyi amaçladığı Yeşil Mutabakatı yasalaştırdı. Yeşil Mutabakat ile AB kendi sınırları içinde çevre dostu üretim ve yaşam biçimini hayata geçirmeye hazırlanırken, mal ve ürün satın aldığı ülkelerin kendisi gibi çevreye duyarlı üretimlere bir zorlama etkisi yaratacak önlemleri de Yeşil Mutabakat kapsamına aldı.
AB gerek kendi içinde gerekse Avrupa Birliği’ne ürün satacak tüm ülkelerde çevre dostu üretim yapmayan şirketlerin ürünlerine de gümrüklerde “Karbon Ayak İzi” vergisi koyacak. Esasen Yeşil Mutabakatın ayak izleri hemen hemen son 20 yıldır görülmeye başlamıştı. AB komisyonu özellikle büyük enerji tüketiminin gerçekleştiği binalarda enerji tüketiminin bir program dahilinde azaltılması için hedefler belirlemiş ve bunları belli sloganlarla uygulamaya almıştı.
Önce 20 – 20 – 20 sloganı (2020 yılına kadar enerji tüketiminin %20 düşürülmesi) ile binalarda enerji tüketiminin sıfıra yakın seviyeye indirilmesi için Yapı yönetmeliklerini (EPBD) değiştirmiş, 2020 yılında 20-30-30 sloganı ile 2030’a kadar %30 ve 20-50-50 ile de 2050 yılında sıfır enerji tüketimli binaları ve nihayet bütün bunlara bağlı olarak da YEŞİL MUTABAKAT yasası ile “SIFIR KARBON” hedefini yasalaştırmıştır.
Bu uygulamanın, ülkemiz yapı malzemeleri sektöründe çevreye duyarlı dönüşüm ve karbon nötr olma vizyonunu çok hızlı gündeme taşıdığını söyleyebiliriz. Bu hedefler açısından inşaat sektörü çevresel etki anlamında çok belirleyici bir role sahiptir. Binalar dünyada kullanılan enerjinin %40’ını tüketirken, küresel karbon emisyonlarının da yaklaşık %40’ından sorumlu. Genel kanının aksine bir binanın ortaya çıkardığı karbon emisyonu yapı kullanılırken değil daha inşaat aşamasında yayılmakta. İnşaatta kullanılan malzemelerin üretilmesinde, nakliyesinde, binanın inşa süreçlerinde ortaya çıkan karbon emisyonları, binanın kullanım ömrü boyunca yarattığı karbon emisyonlarının %70’ini oluşturuyor. Bu nedenlerle de iyi bir gelecek ve Paris Anlaşmasının 1,5°C hedefine ulaşmak için inşaat sektörüne çok iş düşüyor.
Özellikle inşaat malzemeleri sanayimizin ihracat potansiyelini de dikkate aldığımızda, sıfır emisyonlu, yenilenebilir enerji kullanan çevre dostu yeşil binalar inşa etmek, yapı malzemeleri üreticilerini, mimarlık ve inşaat sektörü profesyonellerini, yapım şirketlerini sürdürülebilirlik odaklı teknoloji ve yenilikleri benimsemeleri için motive etmek, yeni düzenlemeler ortaya koymak gibi birçok adım atılması gerekiyor. Türkiye’de de uzun süredir başarılı biçimde tanınan ve yaygınlaşan çevre dostu yeşil binaların artması, bu yapıların inşası için uygun çevre dostu yapı malzemelerinin ve yapım tekniklerinin yaygınlaşması uzun vadede bina kaynaklı karbon emisyonlarının azalması için oldukça önemli. Konut tüketicilerinin yeşil binalar, enerji verimli konutlar, yenilenebilir enerji kullanımı gibi konularda daha fazla farkındalığa sahip olmasını sağlamamız, talebi bu yönde geliştirmemiz, üretici ve tüketicinin bilinçlenmesine önem ve öncelik vermemiz gerekiyor.
Türk Ytong olarak hedef kitlemizin farkındalık geliştirmesi için çaba harcayan bir konumdayız. 58. yılımızda Türkiye’de 6 fabrika ile faaliyet gösteren şirketimizle üretilen yüksek ısı yalıtımı özelliğine sahip, yanmaz ve hafifliği ile deprem dayanımını arttıran Ytong malzememizle bugüne kadar 10 milyar doları aşan enerji tasarrufu sağlamış bulunuyoruz. Bunun yanında danışmanlık, akademik etkinlikler ve iş birlikleri ile STK’lar aracılığı ile bilgiye dayalı çalışmalar, paylaşımlar gerçekleştiriyoruz. Sürdürülebilirlik adına pek çok öncü çalışmamız var.
Ytong bundan yüz yıl önce daha çevre sorunları tartışılmazken, ürün özellikleri, yapıda sağladığı fayda ve üretim yöntemi açısından çevreye duyarlı bir malzeme olarak ortaya çıkmış bir ürün. İçerdiği doğal hammaddeler ve çevre dostu üretim teknolojisi ile tüm dünyada, çevreye karşı hassas ve bilinçle yaklaşan tümüyle geri dönüştürülebilir bir inşaat malzemesi olarak tanınıyor. Türkiye’de çevre dostu yeşil binaların yaygınlaşmasını destekliyor, örnek oluyoruz. 2007’de kurulan Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’nin kurucuları arasındayız ve yönetiminde aktif görev almaktayız. Kendi fabrikalarımızı Yeşil Bina olarak inşa ediyoruz. 2015 yılında açılan Çatalca Fabrikamız ve 2018 yılında üretime başlayan Dilovası fabrikamız yeşil bina standartlarında inşa edilerek belgelendirilmiştir. Yönetim ofisimiz de sertifikalı bir yeşil binadır. Markaların sürdürülebilirlik konusunda şeffaf, dürüst ve hesap verebilir olması gerektiğine inandığımız için 2011 yılında ilk ürün çevre etiketimizi aldık. Türkiye’de Çevresel Ürün Deklarasyonu’na (Enviromental Product Declaration – EPD) sahip olan ilk kuruluş olduk. EPD’ler bir ürünün çevresel etki değerlendirmesinin iletişimini sağlayan ve ISO 14025’e göre standart hale getirilmiş belgelerdir. Kısaca bir ürünün eko-etiketidir. Ytong ürünleri yeşil bina projelerinde yaygın biçimde tercih edilmektedir. Ürünlerin karbon ayak izini önemli ölçüde iyileştirmek için çalışmalar devam etmektedir. Örneğin; Ytong’un mineral ısı yalıtım ürünü Multipor’un karbon sıfırlaması için projemiz gibi…
TÜRKİYE’DE YEŞİL BİNA ANLAYIŞI VE POLİSAN HOLDİNG’İN ÇALIŞMALARI
Mehmet Hacıkamiloğlu – Polisan Holding CEO’su
İklim değişikliği kaynaklı felaketler, yarattığı ekonomik tahribat ve sosyoekonomik dalgalanmaların küresel ölçekte etkileri; hiçbir kişi, kurum ve şirketin mücadelenin dışında kalamayacağı yeni bir dönem başlattı. Pandemi ile birlikte bu algı ve bakış açısı güçlendi. Kamu kurumları ile finans kurumlarının da bu mücadelede yerini aldığını görüyoruz. Sadece bir iklim politikası olarak değil, aynı zamanda ekonomik bir dönüşüm programı olarak oluşturulan ve 2020 yılında onaylanan Avrupa Yeşil Mutabakatı, sonrasında ülkemizin onayladığı Paris Anlaşması bu yöndeki hareketliliğin sonucu.
Şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim performansının önemli bir seviyeye taşındığı bu yeni dönemde, Polisan Holding ve bağlı ortaklıkları sürdürülebilir değer yaratmak için çalışıyor. Sürdürülebilirlik politikamız ile uyumlu stratejilerimiz bu çerçevede şekillendi ve ÇSY performansımızı yükseltecek hedeflerimize ulaşmak için ciddi çalışmalar yürütüyoruz. Bilindiği gibi, dünyada enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının % 40’ı binalardan kaynaklanmakta. Bu nedenle yeşil finansman ve yeşil bina özelinde yapılacak değerlendirmelerde bina kaynaklı çevresel etkileri göz ardı edemeyiz. Polisan Holding olarak yeni bina yatırımlarımızın yeşil bina standartlarında olmasını stratejilerimiz arasına aldık.
Dünya Bankası üyesi IFC’nin geliştirdiği EDGE, BRE İngiliz Araştırma Kuruluşu ve Amerikan Yeşil Bina Konseyi gibi kurumların geliştirdiği BREEAM ile LEED gibi sertifikasyonlar, binalardan kaynaklı sera gazının önlenmesi başta olmak üzere doğalkaynakların kullanımına, geri dönüşüme ciddi katkılar sağlamakta ve sürdürülebilir binalar için yol gösterici olmaktadır. İştiraklerimizden Polisan Kansai Boya, LEED Gold Sertifikalı boya üretim tesisi ve depolarına sahip. Şu an boya tesisimizde fiili yüzde 30’lara varan enerji, yüzde 40’lara varan bina içi su tasarrufu sağlanıyor ve su ihtiyacımızın yüzde 23’ünü yağmur suyu hasatı ile karşılıyoruz. Tesisimizin enerji sarfiyatındaki azalışta verimlilik projelerimizin yanı sıra yeşil bina standartlarında bir üretim tesisine sahip olmamızın rolü büyük. Önümüzdeki aylarda devreye alacağımız Polisan Kimya Reçine tesisimizde LEED Yeşil Bina standardında inşa edildi. Yeni tesisimizin detaylı enerji simülasyonunda; baz tesise göre yüzde 26’dan fazla enerji tasarrufu, seçilen su verimli sıhhi tesisat elemanları ile yüzde 40’dan fazla su tasarrufu sağlayabileceğimizi gördük. Su ihtiyacımızın yaklaşık yüzde 10’unu ise yağmur suyu ile karşılayabilecek tasarım gerçekleştirdik.
Yeşil binalarda çevre etkisi düşük malzemelerin seçilmesi ve uygun ortam koşullarının belirlenmesi, sağlıklı ve konforlu iç ortamlar sağlamakla birlikte çalışanlarımızın verimliliğini de artırmakta. Sorumlu ve yerel kaynaklardan temin edilen, geri dönüştürülmüş içeriği yüksek malzemelerin kullanıldığı, enerji verimliliği yüksek bu binalar doğrusal ekonomiden döngüsel ekonomiye geçişte önemli fırsatlar sunuyor. Stratejilerimizde yer bulan diğer bir hedefimiz ise uluslararası geçerliliği olan çevre etiketine sahip, çevresel performansı yüksek, düşük uçucu bileşik oranına sahip ürün sayımızı artırmak. Hali hazırda, ürün portföylerimizde yeşil binalarda kullanımı teşvik edilen ve yeşil bina ekosistemini güçlendiren EPD çevre etiketli düşük VOC içeren boya, yalıtım malzemeleri ve yapı kimyasalları var.
Gerek ticari gerek konutlarda yeşil bina projelerine doğru bir eğilim olmakla birlikte yeterince bilgi sahibi olunmadığı için yatırımcılar çekimser. Yeşil Binalar, özellikle sahada uygulanan yenilenebilir enerji teknolojilerine göre değişiklik gösteren oranlarda proje maliyetinde artışa sebep oluyor. Birçok kaynakta bu artışın % 3 ile % 10 arasında değiştiği belirtiliyor; ancak 7-8 yılda kendini amorti edebildiği, % 7 ile % 13 arasında bina değerinde artış sağladığına dair de birçok çalışma mevcut. Yeşil binalar için yatırım maliyetindeki artışı karşılayacak özel uygulamalardan dolayı yeşil krediler dünyada yoğun ilgi görüyor. Ülkemizde ise uluslararası yeşil bina sertifika çalışması yürüten projelere uygulanan kredi teşvikleri çok düşük olduğu için (%0.02 gibi) yatırımcılar tarafından kullanılmıyor.
Ayrıca, uluslararası yeşil bina sertifikası olan proje sayısının az olması sebebiyle BDDK yönlendirmesi ile sağlanabilecek kredi indirimleri mevcut değil. Sadece bakanlığın kabul ettiği A ve B sınıfında Enerji Kimlik Belgesi’ne sahip binalara avantajlı krediler sağlanmakta. Bazı bankalarımız alt kredi limitleri 10 milyon dolarlara varan yüksek bütçeli yatırımlar için yeşil kredi kullanımına imkan sağlıyor ve düşük yatırımlarda bu kredi kullanılamıyor.
EDGE ve diğer BREAM, LEED gibi yeşil bina sertifikasyonların inşaat kredileri, konut kredileri ve yeşil tahvil ihraçlarında bankalarca bir doğrulama belgesi olarak kullanılmasını ve kredilendirmede avantaj sağlamasını, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarının iyileşmesini teşvik ettiği için çok değerli görüyorum. Ülkemizde de yeşil kredi uygulamalarının yakın bir gelecekte yaygınlaşacağına, yeşil bina sayılarının artacağına inanıyorum. Bizler de faaliyet gösterdiğimiz boya ve kimya sektöründeki ürünlerimiz ile bu yeşil dönüşüme ve yeşil bina ekosistemine destek vermeye kararlılıkla devam edeceğiz.
İKLİM KRİZİ DERİNLEŞİRKEN, DAHA YÜKSEK STANDARTLARA SAHİP YAPILARA İHTİYACIMIZ VAR
Özgen Özkan – Eczacıbaşı Yapı Gereçleri CEO’su
İnsan sağlığının ne kadar önemli olduğunu elbette ki biliyoruz ancak ne kadar kıymetli olduğunu, yaşadığımız pandemi döneminde daha iyi anladık. Tıpkı iklim krizinin ne kadar önemli olduğunu bilip, etkilerini bire bir yaşamaya başladığımızda ne kadar tehlikeli olduğunu kavradığımız gibi… İnsanlar olarak, çok eskilerden gelen “Hazıra dağ dayanmaz” sözünü doğrular gibiyiz. Doğayı yeterince korumuyor, dünyanın kaynaklarını hızla tüketiyoruz. Daha farklı yaşamamız, daha farklı çalışmamız, daha farklı yönetmemiz gerekiyor. Yaşamsal ihtiyaçlarımızla doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında denge kurmak, tek cümleyle sürdürülebilir bir yaşam sürmek zorundayız.
Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (WCED) tarafından 1987’de yayımlanan Brundtland Raporu’nda, “Sürdürülebilir gelişme, insan ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğini riske atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilmektir” deniyor. Çok boyutlu bir kavram olan sürdürülebilirliğin 3 sacayağı var: Ekonomi, çevre ve toplum. Sürdürülebilirliği bu 3 boyutuyla ele almalıyız çünkü onlar birbirine bağımlı ve uzun vadede hiçbirinin diğerleri olmadan var olması mümkün değil.
Diğer yandan sürdürülebilirliğin sadece yaşanabilir bir gezegen için çalışmak olmadığını da unutmamak gerekir. Sürdürülebilirlik aynı zamanda, bugün hammadde kullanırken çocuklarımızın geleceğinden çaldığımızın farkında olmak demektir. Bu alanda gerek bireysel ve kurumsal, gerekse toplumsal boyutta atacağımız her adım, mavi gezegenizimin geleceği için büyük önem taşıyor çünkü dünyanın kaynaklarını sürekli tüketiyoruz ve başka bir dünya yok!
İnşaat büyümesini sürdürecek
Ülkemiz ekonomisinin itici gücünü oluşturan, stratejik öneme sahip inşaat sektörü ve ona bağlı olarak inşaat malzemeleri sanayi, dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik faaliyetler içinde önemli bir yere sahip. Artan nüfus, kentleşme ve altyapı ihtiyaçları düşünüldüğünde, inşaat sektörü – pandemi döneminde sekteye uğrasa da – sürekli büyüyor. İklim krizinin derinleştiği bir ortamda, ekonomik faaliyetleri sürdürmenin yanı sıra, enerji verimliliği başta olmak üzere daha yüksek standartlara sahip yapılara ihtiyacımız var. Akıllı ve sürdürülebilir binalara… Bu da arazi seçiminden başlayarak işletme ve kullanım aşamalarına kadar yeşil dönüşüm yapmak anlamına geliyor. Ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilen yeşil binalar ancak bu aşamalardaki aktörlerin doğa dostu hammadde, malzeme, ürün tedarikiyle mümkün.
Dünyanın geleceğini koruyan bu tarz binaların yaygınlaşmasını sağlamanın en etkili yollarından biri de bu binalara “yeşil bina sertifikası” vermek olarak gösteriliyor. Bu sertifika sayesinde bir binanın yeşil bina kriterlerine ve bu kriterleri oluşturan standartlar çerçevesinde doğaya, çevreye ve insana ne kadar uyumlu olduğu tescil ediliyor. Bu standartlar, yeşil bina tasarlamak isteyen mimar ve mühendisler için de kılavuz niteliği taşır. İMSAD Yapı Sektörü Raporu 2021 raporuna göre, 2021 yılı sonu itibarıyla Türkiye’de yalnızca 518 adet sertifikalı yeşil bina bulunuyor.
Sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm, inşaat sektörü için önemli bir öncelik. İnşaat malzemesi tedarikçilerinin ya da bizim gibi yapı ürünleri üretenlerin, bu önceliğin desteklenmesi için üstüne düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin ülkemizdeki bayrak taşıyıcı markaları VitrA ve Artema, geçmişi 15 yıl öncesine dayanan sürdürülebilirlik çalışmalarıyla, doğal kaynakları korumak için çalışıyor. Blue Life adını verdiğimiz yaklaşımla, mavi gezegenin geleceği için sorumluluk üstleniyor. Tüm üretim süreçlerinde hammaddenin bilinçli kullanımını ve doğaya geri dönüşümünü sağlayan teknoloji yatırımları yapıyor. Akıllı teknoloji ve tasarımlar geliştirerek enerji tüketimini azaltıyor, paydaşlarıyla birlikte tüm yönetim süreçlerinde sürdürülebilirliği esas alıyor.
Kaynak verimliliği için sürekli yeni projeler geliştiriyoruz
Eczacıbaşı Yapı Gereçleri olarak, hammaddenin çıkarılmasından ürünün kullanılmasına kadarki tüm süreçlerde Blue Life’ı bir üretim, tasarım ve yönetim felsefesi olarak uyguluyoruz. Banyo deneyiminizin her anı için sürdürülebilir ürünler tasarlamaya ve üretmeye özen gösteriyoruz. Çevresel etkisinin bilincinde uluslararası bir marka olarak, kaynak verimliliği için sürekli yeni projeler geliştiriyoruz. Tasarruf edebileceğimiz her damla suya değer veriyoruz. Bu yüzden tasarladığımız ve ürettiğimiz her ürün için su kullanımını en aza indirmeyi hedefliyoruz.
Dünyanın doğal kaynakları sonsuz değil! Mevcut tüketim oranları, dünyanın yenileyebileceği veya destekleyebileceğinden daha fazla. Bilim, şu anda kritik bir kavşakta olduğumuzu gösteriyor. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri olarak mavi gezegenimizin geleceğini önemsiyor ve doğal kaynakları korumak için somut adımlar atıyoruz. Üyesi bulunduğumuz Eczacıbaşı Topluluğu, 2000’lerin başından itibaren sürdürülebilirlik konusunda çalışmalar yapıyor ve 2008’den bu yana şeffaflıkla raporluyor. 2021 yılı itibarıyla Eczacıbaşı Topluluğu kuruluşları olarak, bağımsız sürdürülebilirlik raporları hazırlamaya başladık. İlk bağımsız raporumuzda da belirttiğimiz gibi, bu alanda geçtiğimiz yıl için elde ettiğimiz en büyük başarı, büyümeyi üretimde enerji kullanımından ayrıştırmak oldu. 2021’de gelirlerimizde %24’lük artış yaşadık. Kaynak ve enerji kullanımımız ise yalnızca %11 civarında arttı. Üretim süreçlerinde suyun yeniden kullanımından elde ettiğimiz tasarruf, yaklaşık 1 milyon kişinin yıllık su kullanımına eşit oldu. Üretilen birim başına karbon emisyonumuz 2021’de %8 azaldı. Bu da 1,3 milyon adet ağaç dikerek ulaşılabilecek bir tasarrufa denk düşüyor. Son 3 yılda üretimimiz %22,4 artarken, ton başına sanayi atığı ise %5,7 azaldı.
Yayını pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız: http://w8v.7be.myftpupload.com/wp-content/uploads/2022/10/Insaat-Sektorunde-Yesil-Donusum-Yazisi_vf.pdf